Zaman Ekseni
"Bu olayların anlatıcılığını aslında Ahmet üstlenecekti. Ben Irmak, kayıt işlemini gerçekleştiren kişi benim. Şu an birçok insan birbirinden izole bir durumda. Ahmet bulunduğu yerde bu olayları kayda alıyor olabilir ancak ihtimallere bel bağlayamam. Eğer kayda alıyorsa bu iyi, en azından benim kaydımla karşılaştırma yapılabilir. Ben kendi yorumlarımı biraz fazla katan biriyim ve garip ayrıntıları da anlatmaya meyilliyim. Şu an bile çok konuşuyorum. Hızlıca olaylara geçeceğim. Bu arada son bir şey daha: Ahmet tüm bu olanlardan dolayı üzgün. Bunu yaptığı için değil ama olaylar istediği gibi gelişmediği için. Affedersiniz."
-
Irmak derin bir nefes aldı ve kaydı tamamlayana kadar durmadı. Video olarak kaydetmişti, dolayısıyla ses kaydı olarak da dinlenebilirdi. Yazılımı kullanarak otomatik olarak dokümana dönüştürdü ve dokümanı eline aldı.
Güneş Sistemi'nin Zaman Ekseninde Hareketine Dair
Ahmet ile çalışmalarımız akademisyen olduğumuz 2030 yılında başlamıştı. Astrofizik alanındaki doktoramız sonrasında olası dünya dışı yaşam konularına ilgimiz artmıştı. Bu alanda birkaç makale yayınlamıştık. Bazıları akademik çevrede spekülatif olarak ün yapsa da kenara atılır cinsten değillerdi. Birçok yabancı akademisyenle yakın ilişkiler kurmaya başlamıştık. Dünya dışından sinyaller almamız da işte bu döneme denk gelmişti. Dünya bu konuya odaklanmıştı ve birçok insan kendine bir pay çıkarma peşindeydi. Hatta kampüsteki marketlerden birinde bir kasiyer, “şu barkod okuma lazeri var ya, heh sinyalleri de öyle gönderiyorlar,” demişti. Sinyaller düzenli aralıklarla tekrarlanıyordu. Bu da hedefin doğrudan biz olduğumuzun ve her sinyal parçasını aldığımızdan emin olmamız gerektiği ihtimalini güçlendiriyordu.
Bir hafta sonrasında tekrar eden tüm sinyalleri eksiksiz olarak kaydettiğimizden emindik. Asıl mesele burada başlıyordu: Anlamlandırma. Birçok bilim insanı, dil bilimci çalıştı. Dünyanın her yerinden bağımsız gruplar çalıştı. Herkes ilk olmayı istiyordu. Birçok kez çözdük diye gruplar çıktı ama mantıklı bir çıktı veremediler. Yapay zekâ modeli ile çalışan bir grup, yaklaşık 6 ay sonra sinyallerin bir kısmını çözdüğünü açıkladı. Akademik çevre tarafından kabul gören bu çözüm yöntemi ile kalan sinyal kısmını çözmek 2 ay sürdü. Ahmet ile ben o zamana kadar olayları takip ediyorduk ancak müdahil olabileceğimiz bir konumda değildik. Sonra hızlı bir gelişme oldu. Çözüm ekibi sonucu yayımladılar. Bizim bir makalemize atıf yapılmıştı. Sonrasında birçok konuda görüşümüze başvuruldu. Sonucun yayımlanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden öncü ekibe dahil olmuştuk. Sinyal birçok konuda fikir veriyordu fakat bizim odak noktamız Güneş sistemini çevreleyecek bir yapının inşaatıydı. Net olarak amacı bildirilmemiş olsa bile bir yolculuktan bahsediliyordu. Çoğumuza göre bu inşaat sonucunda solucan deliği benzeri bir yapı oluşacaktı. Uçuk teoriler de mevcuttu. Solucan deliğinden daha uçuk olanlardan bahsediyorum. Tabii düşündüğümüz gibi solucan deliği oluşmayacaktı ama oraya geleceğim. Yıldızımız olan Güneş’in yörüngesine yerleştirilmesi planlanan 8 yapı, uzayda inşa edilmiş ve belirli bir yörüngeye yerleştirilmişti. Sinyallerin ulaşmasından bu yana 8 yıl geçmişti. İnanılmaz hızlıydık. Sinyalde net bir yörünge yoktu. Sistemimize hâkim olmadıkları belliydi. Bizler de Güneş’ten ve özellikle Dünya’dan uzak bir yörüngede olması gerektiğinde karar kıldık. Neptün’ün biraz dışına, görece eliptik bir yörüngeye yerleştirildi. Birbirlerine benzer uzaklıkta 8 yapı. Yapıların ne içerdiğinden bahsetmedim, çünkü tam olarak anlamadığım konular. Hepsinin içinde parçacık hızlandırıcıları olduğunu biliyordum. Dünya’dakine benziyorlardı ancak birçok farklılık söz konusuydu. O kadarını anlamıştım. Gözlem yapılabilecek teleskop benzeri cihazlar da içeriyordu. Enerji kaynağı olarak nükleer bir çekirdek kullanıyorlardı.
Yapı tamamlandıktan sonra beklemeye geçtik. Bu süreçte sistemin ne gibi bir işlevi olduğunu anlamaya kafa yoruyorduk. Üç yıl boyunca sistemlerin parçacık hızlandırıcıları faal duruma geçmemişti. Buna rağmen bu süre zarfında ufak ufak ama sürekli olarak kendi yörüngelerinde değişiklikler yapıyorlardı. Bu üç yılın sonunda yörünge düzeltme hareketleri son buldu ve hemen ardından 8 yapıdaki parçacık hızlandırıcılar çalışmaya başladı. Bir teorimiz de bu yöndeydi: İçlerindeki sistemler, bizim sistemimizi inceleyerek gerekli düzeltmeleri yapacaktır. Sadece bu amaçla kullanılmadıklarını sonradan anlayacaktık.
Bir aydır parçacık hızlandırıcılar çalışıyordu, ancak anlamlı bir çıktı gözlemleyememiştik. Bu yapılara oldukça yakın gözlem araçlarımızla, onları sürekli inceliyorduk. Bir gün bu araçlardan arıza sinyalleri aldık ve akabinde tüm sinyaller kesildi. İnsanlar olarak bir değişim hissetmemiştik ancak bir değişim söz konusuydu. Uzayı gözlemleyen kameralarımızdan anlamlı ve net bir görüntü alamıyorduk. Gezegenin gece olan tarafında gökyüzüne bakanlar kendilerini dalgalı bir denize bakıyorlarmış gibi hissediyorlardı. Birkaç günün sonunda bizim de dahil olduğumuz ekip şu raporu yayımladı:
Güneş sistemimizin Uzay-Zaman’ı oldukça büktüğünü gözlemledik. Etrafımızdaki uzay bize göre oldukça hızlı hareket etmektedir. Yani zaman burada oldukça yavaş ilerliyor. Bunun sonucu olarak, her ne kadar teorik olarak bir temele henüz dayandıramıyor olsak da, Güneş sistemimiz uzayda oldukça sabit kalmakta ve sistemimiz dışındaki cisimler olağan hızlarında konum değiştirmektedirler.
Bu değişimin ise 8 yapı tarafından oluşturulduğu düşünülmektedir. Bu 8 yapı maalesef Neptün’ün hemen donrasındaki bir yörüngeye yerleştirilmişti. Güneş sistemimiz diye bahsettiğimiz sistem sadece bu yapıların içinde kalan gök cisimlerini kapsamaktadır. Plüton, Kuiper Kuşağı’nın büyük bir kısmı ve birçok gök cismi artık yok. Voyager’lar, New Horizon artık yok. Bunlar parseklerce önümüzden gidiyorlar artık.
Süreci gözlemlemeye devam ediyoruz. Hızlandırıcılara müdahale etmeyi kesinlikle düşünmüyoruz. Çünkü bu değişime rağmen Güneş sistemimiz oldukça güvende. Öngörümüz: Uzay-Zaman’daki bükülmenin tekrar eski haline döndüğü bir an gelecek. O ana kadar gözlemleyip bunun altında yatan bilimsel gerçekleri keşfetmek gibi bir fırsatımız var ve bunu değerlendirmeyi planlıyoruz.
Yaklaşık bir yıl boyunca sistemimiz bu durumda hareketini sürdürdü. Bu sürenin sonunda birdenbire tüm gökyüzü netleşti. Uzay-Zaman’a etkimiz eski haline oldukça yakın bir hal almıştı. Bir miktar gök cismi kaybımız vardı çünkü. Bu kısımda biraz duygusal yaklaşmak istiyorum. Gece yukarı baktığımda tanıdık bir takım yıldızı görememek sanki farklı bir ötegezegendeymişim gibi hissettiriyordu. Hala alıştığımı söyleyemem.
Belirli referanslardan, yıldız sistemlerinden ve galaksilerden, yola çıkarak yaklaşık bir sonuca varmıştık. Bizim sistemimiz dışındaki sistemlerde 50 milyon yıl geçmişti. 50 milyon yıl sonrasına gelmiştik. Gelecekteydik yani.
Bu süreçte insanlık olarak başka bir durumla daha uğraşmamız gerekiyordu. Güneş sistemimize oldukça yakın 7 yıldız sistemi ortaya çıkmıştı. Bir tanesinden de doğal olmayan sinyaller alıyorduk. Bu sinyalleri çözmek için çalışmalara başlamıştık. Geçen yıllarda, evrene göre 50 milyon yıl önce, gelen sinyallerle benzer bir örüntüye sahip olan bu sinyalleri kısa sürede çözmeye ve uygulamaya başladık. Birkaç farklı araç tasarımı içeriyordu. Bu araçların da kontrol sistemi muhtemelen otonom olacaktı. Tahminimiz sinyal alınan sisteme bir yolculuk yönündeydi. Bu sistem bizden 0.7 ışık yılı uzaklıktaydı. Bize, kendi araçlarımızdan çok daha hızlı araçlar ürettiriyor olmalarını umuyorduk. Öyle olduğunu görmemiz çok da uzun sürmedi.
Görev ekibinin yolculuğu yaklaşık 2 yıl sürdü. Görev süreleri altı ay olarak planlanmıştı. Sonrasında da geri dönüş yolculuğuna başlayacaklardı. Görev ekibinin hedef sisteme ulaştıkları bilgisi gelmişti. Dünya’daki birçok insan merak içindeydi. Bu bilginin geldiği anda, eğer görev başarı ile tamamlandıysa görev ekibi çoktan dönüş yolunda olmalılardı.
Göreve dair bilgiler gelmeye başlamıştı. Ben ve birçok insan için hayal kırıklıklarımızın başlangıç noktası olmuştu. Sinyallerin geldiği ötegezegenlere yakınlaşma yörüngeleri izlenmiş ancak hiçbir canlı yaşam, en azından biyolojik akıllı yaşam izi bulunamamıştı. Aradan birkaç geçmiş ve bir gelişme sağlanamamıştı. Dönüşe 5 hafta kala ise görev gemisine başka bir gemi yaklaşmıştı. Bu gemi görev gemisi ile fiziksel bir köprü kuracak şekilde birleşmişti. Gerekli hava koşulları dengelendikten sonra ise birkaç robot, tam olarak bizim robotlarımıza benzemese de biyolojik olmayan bir yaşam diyebiliriz, görev gemisine geçmişlerdi.
Bu robotlar da görev ekibiyle beraber Dünya’ya geliyorlardı. 2 yıllık bu yolculuktan sonra Dünya’ya iniş gerçekleşti. Bu süreçte robotlar ile kurulan iletişim tıpkı bir bebekle iletişim kurmak gibi gerçekleşmişti. Elbette burada ebeveyn olan biz olmalıydık. Bizim iletişimimizi öğrenme işi robotlara düşüyordu. Dünya’ya iniş yaptıklarında artık sağlıklı bir iletişim kuracak seviyeye gelmişlerdi.
Robotlardan bir tanesi, muhtemelen en gelişmiş donanıma sahip olanı, grubun lideri gibi davranıyordu. Bu robot isminin Grunpe olduğunu söylemişti. En azından bizim dilimizdeki karşılığının bu olduğunu düşünebiliriz. Grunpe olayları kronolojik olarak anlatmaya başlamıştı ama bunu yaparken birçok zaman atlaması yapması gerekecekti. Bizim sistemimiz dışındaki uzayda geçen 50 milyon yıldan bahsediyorum.
“Anlatım boyunca biz öznesi ile anlatacağım grup, aslında beni ve diğer robotları yapan akıllı yaşam formudur,” diye konuşma başlamıştı Grunpe.
“…ışık hızına yakın hızlarda seyahat etmeye başladıktan sonra birçok görev yaptık ancak yakın sistemlerde gelişmiş bir canlı yaşamı bulamıyorduk. Basit yaşam formlarını bile nadiren bulabiliyorduk. Yakın sistemlere yayılırken bu süreçte teknolojimiz de gelişiyordu. Uzay-Zaman’ı bükebileceğimiz, sizlerin de aşina olduğu, bir sistem geliştirdik. Birkaç denemeden sonra bunu rafa kaldırdık. Neden bu teknolojiyi kullanarak tüm galaksiyi gezmediğimizi merak ediyor olabilirsiniz. Bunun oldukça mantıklı bir cevabı var: Hayatta kalma içgüdüsü. Bizler için birkaç yıl geçerken bizim dışımızdaki uzayda milyonlarca yıl geçmesi riskine giremezdik. Bu şu anlama geliyordu. Bizim dışımızdaki akıllı yaşam formları, bizim teknolojimizden daha gelişmiş teknolojiler yapmak için milyonlarca yıllık bir avantaja sahip olacaklardı. Biz akıllı yaşam formları bulmak istiyorduk, bu bir gerçekti. Bir diğer gerçek ise şuydu: Karşılaşacağımız akıllı formlar arasında en gelişmiş teknolojiye sahip olan tarafın biz olmamız gerektiği. Biz de bu cihazların akıllı canlılar tarafından yapılabilmesi için bir yapım kılavuzu hazırladık. Galaksimizdeki tüm yönlere bu kılavuzu içeren sinyaller göndermeye başladık. Sistem inşa edilebilirse şu şekilde çalışacaktı: Yörünge düzeltmesi yapacaktı. Referans sistemlere bakarak bizim yıldız sistemimizi bulacaktı. Bizim sistemimize olan uzaklığını ve dönüş yönünü hesaba katacaktı. Uzay-Zaman’ı bükecekti. Bizim sistemimize ulaşabilmesi için bekleyecekti, belki de çok uzun bir süre. Bizim yıldız sistemimize yaklaştığında ise büktüğü Uzay-Zaman’ı eski haline getirecekti. Böylelikle hem biz akıllı canlılarla karşılaşmış olacaktık hem de yavaş yavaş galaksideki akıllı yaşamların yer aldığı yıldızlar bir küme oluşturmaya başlayacaktı.
“Planlar daha ilk karşılaşmada bozulmuştu. Yaklaşık 45 milyon yıl önce ilk yıldız sistemi 2 ışık yılı uzağımızda belirdi. Bizim sinyallerimizi iyi analiz etmiş olmalılar ki hızlıca iletişim kurmaya başladık. Sizlere gönderdiğimiz gibi bir uzay gemisi tasarımı yolladık ancak gelme niyetleri yoktu. Buna bir anlam veremedik. Sonrasında bizler onları ziyaret etmek istedik. Giden ilk ekibimiz yok edildiler. Herhangi bir sebep yoktu. Bu benim görüşüm. İnsani olarak ise bir sebep vardı. Güçlü olan tür olma gayesi. Birçok çatışma izledi birbirini. Birkaç on yılın ardından sistemimize gelen bu ilk akıllı yaşam formunu ortadan kaldırdık. Böyle bir amacımız yoktu ama böyle olması gerekiyordu. Bizim formumuz hayatta kalmalıydı.
“Bu süreç başladığında galaksiye Uzay-Zaman’ı büken bu araçların yapımını içeren sinyalleri göndermeyi kesmiştik. Daha fazla çatışma istemiyorduk. Zaten ilk yıldız sistemi gelene kadar galaksiye yayılma konusunda çok ilerlemiştik. Bu bölgede daha fazla durmak istemedik ve günümüzden 45 milyon yıl önce ana yıldız sistemimizi terk ettik. Geride kendi kendini yenileyen robotlar ve onların sağlıklı tutmaya çalıştığı bir sistem bıraktık. Başka yıldız sistemlerinin de geleceğini tahmin ediyorduk. Belirli aralıklarla, 5-10 milyon yılda bir, yıldız sistemleri gelip komşumuz oluyorlardı. Bu süreçte ise tıpkı sizlere gönderdiğimiz gibi bizi ziyaret edebilecekleri bir araç yapım sinyali gönderiyorduk. Akıllı bir yaşam bulundurmadığımız için bir riski yoktu. Sadece iyi niyetli olabilecek yaşamlara olayları anlatarak yardımcı olmak istiyorduk. Sizden önceki son sistem 8 milyon yıl önce geldi. Fark etmiş olmalısınız, bizim sistemimiz dışında hiçbir sistemden akıllı canlıların oluşturabileceği bir sinyal almıyorsunuz. Biz robotlar sizlere durumu açıklamak gibi pasif bir görev icra ediyoruz. Tıpkı o sistemlere yaptığımız gibi. O sistemlerden yalnızca biri farklı sistemlere yayılacak kadar gelişti, sonra yıldızlarını terk ettiler. Kalan sistemler ise en fazla birkaç yüzyıl dayanabildiler. Yok olmalarının en büyük sebebi kendi içlerindeki mücadeleler oldu. İklimsel değişiklikler ve nüfus artışı da bunları tetikledi.
“İlk karşılaştığımız sistemdekiler gibi diğer türleri yok etmeye çalışan bir tür olabilirsiniz. Ben ve ekibim sizle buluşmak üzere yapıldık ve anlattığım tüm bu bilgilerle aktifleştirildik. Teknik bilgiden yoksunuz ve teknolojimize dair bilgi edinemeyeceksiniz. Asıl amacımı tamamladım ancak ben ve diğer robotlar izniniz olduğu takdirde sizlerle yaşamak üzere programlandık. Kabul ettiğiniz takdirde sizin türünüze, sizden öğrendiklerimizle hizmet vereceğiz.”
Grunpe ve dostları bizimle çalışmaya başladılar. Çok iyi bir ekip olduk. Bizlerin her konuda yardımcısı kimi konularda da yol göstereni oldular.
Günümüze çok yaklaştık. 6 ay önce Dünya üzerindeki radyasyon miktarı artış göstermeye başladı. Elde ettiğimiz veriler ve Grunpe’nin tarih bilgisi birleştiğinde radyasyon kaynağını tespit edebildik. 45 milyon yıl önceki çatışma bölgesinden geçiyorduk. Daha doğrusu biz o bölgeye çok yakın bir yerde Uzay-Zaman yolculuğumuzu sonlandırmışız. Radyasyon hızla artmaya devam etti ve bu süreçte birçok yer altı yaşam alanı yapıldı. Bu yaşam alanlarında ise insanların birbirinden izole kalması için birçok özel oda yapıldı. Grunpe ve dostları ise tüm bu yer altı sisteminin idamesini sağlayacak bir robot halk oluşturmuştu. Yer altı yaşam alanlarına geçene kadar Dünya nüfusunun yarısından çoğu hayatını kaybetmişti. Radyasyona maruz kalma miktarları farklı olduğu için uzun bir süre izole yaşayacaktık.
Tüm olanlar bu kadar. İlerleyen zamanlarda eğer hayatta kalırsam güncellemeleri aktarmaya devam ederim.
“Ahmet tüm bu olanlardan dolayı üzgün,” demiştim ama nedenini söylemedim galiba. Parçacık hızlandırıcılar içeren 8 yapı vardı hatırlarsanız, işte onların yörüngesini Ahmet planlamıştı. Tüm bu olanlardan dolayı, özellikle Plüton’u bir kez daha kaybettiğimiz için üzgün.
-
Irmak derin bir nefes aldı ve kaydı tamamlayana kadar durmadı. Video olarak kaydetmişti, dolayısıyla ses kaydı olarak da dinlenebilirdi. Yazılımı kullanarak otomatik olarak dokümana dönüştürdü ve dokümanı eline aldı.
Güneş Sistemi'nin Zaman Ekseninde Hareketine Dair
Ahmet ile çalışmalarımız akademisyen olduğumuz 2030 yılında başlamıştı. Astrofizik alanındaki doktoramız sonrasında olası dünya dışı yaşam konularına ilgimiz artmıştı. Bu alanda birkaç makale yayınlamıştık. Bazıları akademik çevrede spekülatif olarak ün yapsa da kenara atılır cinsten değillerdi. Birçok yabancı akademisyenle yakın ilişkiler kurmaya başlamıştık. Dünya dışından sinyaller almamız da işte bu döneme denk gelmişti. Dünya bu konuya odaklanmıştı ve birçok insan kendine bir pay çıkarma peşindeydi. Hatta kampüsteki marketlerden birinde bir kasiyer, “şu barkod okuma lazeri var ya, heh sinyalleri de öyle gönderiyorlar,” demişti. Sinyaller düzenli aralıklarla tekrarlanıyordu. Bu da hedefin doğrudan biz olduğumuzun ve her sinyal parçasını aldığımızdan emin olmamız gerektiği ihtimalini güçlendiriyordu.
Bir hafta sonrasında tekrar eden tüm sinyalleri eksiksiz olarak kaydettiğimizden emindik. Asıl mesele burada başlıyordu: Anlamlandırma. Birçok bilim insanı, dil bilimci çalıştı. Dünyanın her yerinden bağımsız gruplar çalıştı. Herkes ilk olmayı istiyordu. Birçok kez çözdük diye gruplar çıktı ama mantıklı bir çıktı veremediler. Yapay zekâ modeli ile çalışan bir grup, yaklaşık 6 ay sonra sinyallerin bir kısmını çözdüğünü açıkladı. Akademik çevre tarafından kabul gören bu çözüm yöntemi ile kalan sinyal kısmını çözmek 2 ay sürdü. Ahmet ile ben o zamana kadar olayları takip ediyorduk ancak müdahil olabileceğimiz bir konumda değildik. Sonra hızlı bir gelişme oldu. Çözüm ekibi sonucu yayımladılar. Bizim bir makalemize atıf yapılmıştı. Sonrasında birçok konuda görüşümüze başvuruldu. Sonucun yayımlanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden öncü ekibe dahil olmuştuk. Sinyal birçok konuda fikir veriyordu fakat bizim odak noktamız Güneş sistemini çevreleyecek bir yapının inşaatıydı. Net olarak amacı bildirilmemiş olsa bile bir yolculuktan bahsediliyordu. Çoğumuza göre bu inşaat sonucunda solucan deliği benzeri bir yapı oluşacaktı. Uçuk teoriler de mevcuttu. Solucan deliğinden daha uçuk olanlardan bahsediyorum. Tabii düşündüğümüz gibi solucan deliği oluşmayacaktı ama oraya geleceğim. Yıldızımız olan Güneş’in yörüngesine yerleştirilmesi planlanan 8 yapı, uzayda inşa edilmiş ve belirli bir yörüngeye yerleştirilmişti. Sinyallerin ulaşmasından bu yana 8 yıl geçmişti. İnanılmaz hızlıydık. Sinyalde net bir yörünge yoktu. Sistemimize hâkim olmadıkları belliydi. Bizler de Güneş’ten ve özellikle Dünya’dan uzak bir yörüngede olması gerektiğinde karar kıldık. Neptün’ün biraz dışına, görece eliptik bir yörüngeye yerleştirildi. Birbirlerine benzer uzaklıkta 8 yapı. Yapıların ne içerdiğinden bahsetmedim, çünkü tam olarak anlamadığım konular. Hepsinin içinde parçacık hızlandırıcıları olduğunu biliyordum. Dünya’dakine benziyorlardı ancak birçok farklılık söz konusuydu. O kadarını anlamıştım. Gözlem yapılabilecek teleskop benzeri cihazlar da içeriyordu. Enerji kaynağı olarak nükleer bir çekirdek kullanıyorlardı.
Yapı tamamlandıktan sonra beklemeye geçtik. Bu süreçte sistemin ne gibi bir işlevi olduğunu anlamaya kafa yoruyorduk. Üç yıl boyunca sistemlerin parçacık hızlandırıcıları faal duruma geçmemişti. Buna rağmen bu süre zarfında ufak ufak ama sürekli olarak kendi yörüngelerinde değişiklikler yapıyorlardı. Bu üç yılın sonunda yörünge düzeltme hareketleri son buldu ve hemen ardından 8 yapıdaki parçacık hızlandırıcılar çalışmaya başladı. Bir teorimiz de bu yöndeydi: İçlerindeki sistemler, bizim sistemimizi inceleyerek gerekli düzeltmeleri yapacaktır. Sadece bu amaçla kullanılmadıklarını sonradan anlayacaktık.
Bir aydır parçacık hızlandırıcılar çalışıyordu, ancak anlamlı bir çıktı gözlemleyememiştik. Bu yapılara oldukça yakın gözlem araçlarımızla, onları sürekli inceliyorduk. Bir gün bu araçlardan arıza sinyalleri aldık ve akabinde tüm sinyaller kesildi. İnsanlar olarak bir değişim hissetmemiştik ancak bir değişim söz konusuydu. Uzayı gözlemleyen kameralarımızdan anlamlı ve net bir görüntü alamıyorduk. Gezegenin gece olan tarafında gökyüzüne bakanlar kendilerini dalgalı bir denize bakıyorlarmış gibi hissediyorlardı. Birkaç günün sonunda bizim de dahil olduğumuz ekip şu raporu yayımladı:
Güneş sistemimizin Uzay-Zaman’ı oldukça büktüğünü gözlemledik. Etrafımızdaki uzay bize göre oldukça hızlı hareket etmektedir. Yani zaman burada oldukça yavaş ilerliyor. Bunun sonucu olarak, her ne kadar teorik olarak bir temele henüz dayandıramıyor olsak da, Güneş sistemimiz uzayda oldukça sabit kalmakta ve sistemimiz dışındaki cisimler olağan hızlarında konum değiştirmektedirler.
Bu değişimin ise 8 yapı tarafından oluşturulduğu düşünülmektedir. Bu 8 yapı maalesef Neptün’ün hemen donrasındaki bir yörüngeye yerleştirilmişti. Güneş sistemimiz diye bahsettiğimiz sistem sadece bu yapıların içinde kalan gök cisimlerini kapsamaktadır. Plüton, Kuiper Kuşağı’nın büyük bir kısmı ve birçok gök cismi artık yok. Voyager’lar, New Horizon artık yok. Bunlar parseklerce önümüzden gidiyorlar artık.
Süreci gözlemlemeye devam ediyoruz. Hızlandırıcılara müdahale etmeyi kesinlikle düşünmüyoruz. Çünkü bu değişime rağmen Güneş sistemimiz oldukça güvende. Öngörümüz: Uzay-Zaman’daki bükülmenin tekrar eski haline döndüğü bir an gelecek. O ana kadar gözlemleyip bunun altında yatan bilimsel gerçekleri keşfetmek gibi bir fırsatımız var ve bunu değerlendirmeyi planlıyoruz.
Yaklaşık bir yıl boyunca sistemimiz bu durumda hareketini sürdürdü. Bu sürenin sonunda birdenbire tüm gökyüzü netleşti. Uzay-Zaman’a etkimiz eski haline oldukça yakın bir hal almıştı. Bir miktar gök cismi kaybımız vardı çünkü. Bu kısımda biraz duygusal yaklaşmak istiyorum. Gece yukarı baktığımda tanıdık bir takım yıldızı görememek sanki farklı bir ötegezegendeymişim gibi hissettiriyordu. Hala alıştığımı söyleyemem.
Belirli referanslardan, yıldız sistemlerinden ve galaksilerden, yola çıkarak yaklaşık bir sonuca varmıştık. Bizim sistemimiz dışındaki sistemlerde 50 milyon yıl geçmişti. 50 milyon yıl sonrasına gelmiştik. Gelecekteydik yani.
Bu süreçte insanlık olarak başka bir durumla daha uğraşmamız gerekiyordu. Güneş sistemimize oldukça yakın 7 yıldız sistemi ortaya çıkmıştı. Bir tanesinden de doğal olmayan sinyaller alıyorduk. Bu sinyalleri çözmek için çalışmalara başlamıştık. Geçen yıllarda, evrene göre 50 milyon yıl önce, gelen sinyallerle benzer bir örüntüye sahip olan bu sinyalleri kısa sürede çözmeye ve uygulamaya başladık. Birkaç farklı araç tasarımı içeriyordu. Bu araçların da kontrol sistemi muhtemelen otonom olacaktı. Tahminimiz sinyal alınan sisteme bir yolculuk yönündeydi. Bu sistem bizden 0.7 ışık yılı uzaklıktaydı. Bize, kendi araçlarımızdan çok daha hızlı araçlar ürettiriyor olmalarını umuyorduk. Öyle olduğunu görmemiz çok da uzun sürmedi.
Görev ekibinin yolculuğu yaklaşık 2 yıl sürdü. Görev süreleri altı ay olarak planlanmıştı. Sonrasında da geri dönüş yolculuğuna başlayacaklardı. Görev ekibinin hedef sisteme ulaştıkları bilgisi gelmişti. Dünya’daki birçok insan merak içindeydi. Bu bilginin geldiği anda, eğer görev başarı ile tamamlandıysa görev ekibi çoktan dönüş yolunda olmalılardı.
Göreve dair bilgiler gelmeye başlamıştı. Ben ve birçok insan için hayal kırıklıklarımızın başlangıç noktası olmuştu. Sinyallerin geldiği ötegezegenlere yakınlaşma yörüngeleri izlenmiş ancak hiçbir canlı yaşam, en azından biyolojik akıllı yaşam izi bulunamamıştı. Aradan birkaç geçmiş ve bir gelişme sağlanamamıştı. Dönüşe 5 hafta kala ise görev gemisine başka bir gemi yaklaşmıştı. Bu gemi görev gemisi ile fiziksel bir köprü kuracak şekilde birleşmişti. Gerekli hava koşulları dengelendikten sonra ise birkaç robot, tam olarak bizim robotlarımıza benzemese de biyolojik olmayan bir yaşam diyebiliriz, görev gemisine geçmişlerdi.
Bu robotlar da görev ekibiyle beraber Dünya’ya geliyorlardı. 2 yıllık bu yolculuktan sonra Dünya’ya iniş gerçekleşti. Bu süreçte robotlar ile kurulan iletişim tıpkı bir bebekle iletişim kurmak gibi gerçekleşmişti. Elbette burada ebeveyn olan biz olmalıydık. Bizim iletişimimizi öğrenme işi robotlara düşüyordu. Dünya’ya iniş yaptıklarında artık sağlıklı bir iletişim kuracak seviyeye gelmişlerdi.
Robotlardan bir tanesi, muhtemelen en gelişmiş donanıma sahip olanı, grubun lideri gibi davranıyordu. Bu robot isminin Grunpe olduğunu söylemişti. En azından bizim dilimizdeki karşılığının bu olduğunu düşünebiliriz. Grunpe olayları kronolojik olarak anlatmaya başlamıştı ama bunu yaparken birçok zaman atlaması yapması gerekecekti. Bizim sistemimiz dışındaki uzayda geçen 50 milyon yıldan bahsediyorum.
“Anlatım boyunca biz öznesi ile anlatacağım grup, aslında beni ve diğer robotları yapan akıllı yaşam formudur,” diye konuşma başlamıştı Grunpe.
“…ışık hızına yakın hızlarda seyahat etmeye başladıktan sonra birçok görev yaptık ancak yakın sistemlerde gelişmiş bir canlı yaşamı bulamıyorduk. Basit yaşam formlarını bile nadiren bulabiliyorduk. Yakın sistemlere yayılırken bu süreçte teknolojimiz de gelişiyordu. Uzay-Zaman’ı bükebileceğimiz, sizlerin de aşina olduğu, bir sistem geliştirdik. Birkaç denemeden sonra bunu rafa kaldırdık. Neden bu teknolojiyi kullanarak tüm galaksiyi gezmediğimizi merak ediyor olabilirsiniz. Bunun oldukça mantıklı bir cevabı var: Hayatta kalma içgüdüsü. Bizler için birkaç yıl geçerken bizim dışımızdaki uzayda milyonlarca yıl geçmesi riskine giremezdik. Bu şu anlama geliyordu. Bizim dışımızdaki akıllı yaşam formları, bizim teknolojimizden daha gelişmiş teknolojiler yapmak için milyonlarca yıllık bir avantaja sahip olacaklardı. Biz akıllı yaşam formları bulmak istiyorduk, bu bir gerçekti. Bir diğer gerçek ise şuydu: Karşılaşacağımız akıllı formlar arasında en gelişmiş teknolojiye sahip olan tarafın biz olmamız gerektiği. Biz de bu cihazların akıllı canlılar tarafından yapılabilmesi için bir yapım kılavuzu hazırladık. Galaksimizdeki tüm yönlere bu kılavuzu içeren sinyaller göndermeye başladık. Sistem inşa edilebilirse şu şekilde çalışacaktı: Yörünge düzeltmesi yapacaktı. Referans sistemlere bakarak bizim yıldız sistemimizi bulacaktı. Bizim sistemimize olan uzaklığını ve dönüş yönünü hesaba katacaktı. Uzay-Zaman’ı bükecekti. Bizim sistemimize ulaşabilmesi için bekleyecekti, belki de çok uzun bir süre. Bizim yıldız sistemimize yaklaştığında ise büktüğü Uzay-Zaman’ı eski haline getirecekti. Böylelikle hem biz akıllı canlılarla karşılaşmış olacaktık hem de yavaş yavaş galaksideki akıllı yaşamların yer aldığı yıldızlar bir küme oluşturmaya başlayacaktı.
“Planlar daha ilk karşılaşmada bozulmuştu. Yaklaşık 45 milyon yıl önce ilk yıldız sistemi 2 ışık yılı uzağımızda belirdi. Bizim sinyallerimizi iyi analiz etmiş olmalılar ki hızlıca iletişim kurmaya başladık. Sizlere gönderdiğimiz gibi bir uzay gemisi tasarımı yolladık ancak gelme niyetleri yoktu. Buna bir anlam veremedik. Sonrasında bizler onları ziyaret etmek istedik. Giden ilk ekibimiz yok edildiler. Herhangi bir sebep yoktu. Bu benim görüşüm. İnsani olarak ise bir sebep vardı. Güçlü olan tür olma gayesi. Birçok çatışma izledi birbirini. Birkaç on yılın ardından sistemimize gelen bu ilk akıllı yaşam formunu ortadan kaldırdık. Böyle bir amacımız yoktu ama böyle olması gerekiyordu. Bizim formumuz hayatta kalmalıydı.
“Bu süreç başladığında galaksiye Uzay-Zaman’ı büken bu araçların yapımını içeren sinyalleri göndermeyi kesmiştik. Daha fazla çatışma istemiyorduk. Zaten ilk yıldız sistemi gelene kadar galaksiye yayılma konusunda çok ilerlemiştik. Bu bölgede daha fazla durmak istemedik ve günümüzden 45 milyon yıl önce ana yıldız sistemimizi terk ettik. Geride kendi kendini yenileyen robotlar ve onların sağlıklı tutmaya çalıştığı bir sistem bıraktık. Başka yıldız sistemlerinin de geleceğini tahmin ediyorduk. Belirli aralıklarla, 5-10 milyon yılda bir, yıldız sistemleri gelip komşumuz oluyorlardı. Bu süreçte ise tıpkı sizlere gönderdiğimiz gibi bizi ziyaret edebilecekleri bir araç yapım sinyali gönderiyorduk. Akıllı bir yaşam bulundurmadığımız için bir riski yoktu. Sadece iyi niyetli olabilecek yaşamlara olayları anlatarak yardımcı olmak istiyorduk. Sizden önceki son sistem 8 milyon yıl önce geldi. Fark etmiş olmalısınız, bizim sistemimiz dışında hiçbir sistemden akıllı canlıların oluşturabileceği bir sinyal almıyorsunuz. Biz robotlar sizlere durumu açıklamak gibi pasif bir görev icra ediyoruz. Tıpkı o sistemlere yaptığımız gibi. O sistemlerden yalnızca biri farklı sistemlere yayılacak kadar gelişti, sonra yıldızlarını terk ettiler. Kalan sistemler ise en fazla birkaç yüzyıl dayanabildiler. Yok olmalarının en büyük sebebi kendi içlerindeki mücadeleler oldu. İklimsel değişiklikler ve nüfus artışı da bunları tetikledi.
“İlk karşılaştığımız sistemdekiler gibi diğer türleri yok etmeye çalışan bir tür olabilirsiniz. Ben ve ekibim sizle buluşmak üzere yapıldık ve anlattığım tüm bu bilgilerle aktifleştirildik. Teknik bilgiden yoksunuz ve teknolojimize dair bilgi edinemeyeceksiniz. Asıl amacımı tamamladım ancak ben ve diğer robotlar izniniz olduğu takdirde sizlerle yaşamak üzere programlandık. Kabul ettiğiniz takdirde sizin türünüze, sizden öğrendiklerimizle hizmet vereceğiz.”
Grunpe ve dostları bizimle çalışmaya başladılar. Çok iyi bir ekip olduk. Bizlerin her konuda yardımcısı kimi konularda da yol göstereni oldular.
Günümüze çok yaklaştık. 6 ay önce Dünya üzerindeki radyasyon miktarı artış göstermeye başladı. Elde ettiğimiz veriler ve Grunpe’nin tarih bilgisi birleştiğinde radyasyon kaynağını tespit edebildik. 45 milyon yıl önceki çatışma bölgesinden geçiyorduk. Daha doğrusu biz o bölgeye çok yakın bir yerde Uzay-Zaman yolculuğumuzu sonlandırmışız. Radyasyon hızla artmaya devam etti ve bu süreçte birçok yer altı yaşam alanı yapıldı. Bu yaşam alanlarında ise insanların birbirinden izole kalması için birçok özel oda yapıldı. Grunpe ve dostları ise tüm bu yer altı sisteminin idamesini sağlayacak bir robot halk oluşturmuştu. Yer altı yaşam alanlarına geçene kadar Dünya nüfusunun yarısından çoğu hayatını kaybetmişti. Radyasyona maruz kalma miktarları farklı olduğu için uzun bir süre izole yaşayacaktık.
Tüm olanlar bu kadar. İlerleyen zamanlarda eğer hayatta kalırsam güncellemeleri aktarmaya devam ederim.
“Ahmet tüm bu olanlardan dolayı üzgün,” demiştim ama nedenini söylemedim galiba. Parçacık hızlandırıcılar içeren 8 yapı vardı hatırlarsanız, işte onların yörüngesini Ahmet planlamıştı. Tüm bu olanlardan dolayı, özellikle Plüton’u bir kez daha kaybettiğimiz için üzgün.
--- --- ---
“Zaman Ekseni” adlı bu öyküm ile Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği “TBD 2023 Bilimkurgu Öykü Yarışması”na katılım sağladım ancak dereceye giremedim.
Yarışmada dereceye giren öyküleri okumak isterseniz: https://www.tbd.org.tr/tbd-2023-bilimkurgu-oyku-yarismasi-sonucu/