Ofiste Mesai ve Uzaylılar

    Öğle arası yeni bitmişti ve tekrar çalışmaya başlamışlardı. Sabah geldiklerinde biliyorlardı, işlerin tamamlanması için bugün mesaiye kalacaklardı.
    Bazı kurumların ne iş yaptığı tahmin edilebilirdi. Okul, hastane, fabrika... Ama bazı yerler vardır ki insanın kafasında net bir şey canlanmaz. Burası da öyle bir şirketti.
    Kenan, yaklaşık dört yıldır burada çalışıyordu. Kendisine nerede çalıştığı sorulduğunda o belirsiz cevabı veriyordu. "Avangart Danışmanlık." Danışmanlık kelimesi anlaşılıyordu ama ne iş yaptıklarını açıklasa bile çoğu kişi anlamıyordu.
    Kenan kulaklığını çıkardığında ofiste açık olan televizyonun sesini duydu. Kulaklık kullanma sebeplerinden biri buydu: Televizyonda sürekli açık olan haber kanalının sesini duymamak. Serkan'a, "Haber dinlerken çalışabiliyor musun," diye sordu, yüzlerce kez sorduğu gibi. Serkan da cevap vermedi. Muhtemelen duymamıştı. Haberleri de duymuyordu. "Haberleri dinleyen var mı," diye merak ederdi Kenan. Birkaç sefer televizyonu kapatmıştı. O anlarda çoğu kişi homurdanmaya başlıyordu. Garipti ama bu durum için mantıklı bir yorum dile getirmeyecekti. "Bu tür düzensiz sesler, insanların kendi planlı işlerine odaklanmalarına yardımcı olur. Bu sesler kesildiğinde oluşan sessizlik ise düzenlidir ve insanların odağının ona kaymasına sebep olur," gibi bir yorum yapmak istemiyordu. Böyle bir yorum, insanların aklına gelen ilk yorumdu zaten. "Kafamı meşgul etmemeliyim," diye düşündü Kenan. Ancak çoktan ikinci ve üçüncü bir yorum gelmişti aklına. Hepsi de kendisi için utanç verici çıkarım yapma çabalarıydı.
    Şimdi ise uğraşacağı kişi Can'dı. Can, iki ay önce işe başlamıştı. Kenan en çok Can'la uğraşmayı seviyordu. "Çünkü, çünkü," diye düşündü ama devam ettiremedi. Neden olduğunu henüz düşünmemişti.
    "Can," diye seslendi Kenan.
    "Efendim abi?"
    "Televizyona bakma sakın, tamam mı," dedi Kenan. "Sunucuyu ve aktardığı haberi dinleyerek saati tahmin etmeye çalış."
    Can televizyona kulak kabarttı. Sunucu," ...ve saat 2 haberleriyle karşınızdayız," dedi. Can sırıttı ve cevap vermedi. Kenan da başka birinin yanına gitmek için oradan ayrıldı.

    Saat 21.37 olmuştu ve ofisteki herkes çalışıyordu. Saat ilerledikçe verimli çalışamadıklarını biliyorlardı ama geceye kadar çalışacaklardı. Hatta belki sabaha kadar. Mesai, cuma akşamları için tercih edilmeyecek bir etkinlikti.
    Haberler, tartışma programları ardı ardına geçiyordu. Kenan ise sevdiği bir şarkının bir saatlik versiyonunu dinliyordu. Bittiği zaman ise on saatlik versiyonunu açmayı planlamıştı. Görüş alanında bir düzensizlik fark etti. Kafasını kaldırınca Aslı'nın ona garip el hareketleri yaptığını gördü. Kulaklığını çıkarırken, "Aslı bugün ofiste miydi ya," diye düşündü.
    Herkes televizyonun başında toplanmıştı. Son dakika başlığı vardı ve sunucu sakinliğini korumaya çalışarak konuşuyordu, "Yaklaşık iki saat önce başlayan... ıhh iki saat önce dünyanın farklı yerlerinden ihbarlar yapılmış. Gittikçe bu ihbar sayıları katlanmış. Artık gözler önünde olan bu fenomenin ne olduğu henüz bilinmiyor. Türkiye dahil dünyanın farklı yerlerinde benzer bir gökyüzü var. Gündüz-gece fark etmeden her yerde. Gökyüzünde bir sürü ışıltı var. Kesinleşmeden net bir şey söylememiz mümkün değil ancak insanlar bunu uzaylılarla ilişkilendiriyor... Birkaç tane yakınlaştırılmış net görüntü elimize ulaştı. Amatör astronomlar tarafından çekilen bu görüntüleri ekranlarımıza getiriyoruz... Bu ışıltıların her biri, bir grup araçtan oluşuyor gibi görünüyor. Ihh... Şimdi sizlerden bir süre müsaade istiyoruz. Yanlış bilgilendirme yapmamak adına şu andan itibaren elimize ulaşan bilgileri ve kaynaklarını doğrulamamız gerekmekte. Bir süre sonra tekrar sizlerle olacağız." Yayın durdu ve reklamlar başladı.
    Ofisteki herkes bir süre sessiz kaldı. Sessizlik gittikçe garipleşiyordu ki Kenan'ın çatallanmış sesi duyuldu. "Böyle bir durumda kim 'son dakika' başlığı yazmayı akıl edebilir ki? Sonra da görüntüleri normal bir yayınmış gibi aktarır. Yani haber ekibi her şeyi mi normal karşılıyor?"
    Kimse bu soruları cevaplamadı elbette. Kenan da bunların cevabını düşünmedi.
    Biraz sonra herkes bulduğu en yakın yere oturmuş, küçük konuşmalar yapmaya başlamıştı. Herkesin aklında bir sürü soru vardı ama kimse bunları herkese hitap ederek dile getirmiyordu. İlk olarak en önemli soruyu sormak istiyorlardı. Ancak hangisinin en önemli soru olduğunu da kimse bilmiyordu.
    Topluluğa hitap eden ilk kişi Serkan oldu. "Ee şimdi biz ne yapacağız? Dünyadaki bütün işler duracak mı? Duracaksa ne kadar duracak? Yoksa, çalışmaya devam mı edeceğiz?"
    Herkes gözlerini İlayda'ya çevirdi. İlayda bu birimin yöneticisiydi ve bunun cevabını herkes ondan bekliyordu. İlayda ve diğerleri ilk başta bu soruyu felsefi bir soru olarak değerlendirmişlerdi ama soruyu soran kişi Serkan olduğu için işe dair bir soru olduğu anlaşılmıştı.
    "Biraz mola verelim, ne dersiniz? Haberleri takip ederken yemek yeriz ve sonra da çalışmaya döneriz," dedi İlayda. Biraz düşündükten sonra devam etti, "Bu 'uzaylı' durumunun," derken parmaklarıyla tırnak işareti yapıyordu, "bizi ve yaşam akışını ne kadar etkileyeceğini bilmiyoruz. Ancak pazartesi gününe yetiştirmemiz gereken iş, bizi kesinlikle çok etkileyecek."
    Çalışmaya döndüklerinde akıllardaki sorular biraz daha netleşmişti. Herkes bir yandan çalışıyor bir yandan da sohbet ediyordu. Televizyonun sesi kısılmıştı. Kenan bile kulaklığını çıkarmıştı ve bu durum onun için tuhaf bir deneyimdi.
    "Daha ne kadar havada kalacaklar? Aşağıya inmeyecekler mi," diye sordu Aslı.
    Genelde bir süre sessizlik olur ve biri sessizliği bozmak için henüz düşüncesini tamamlamadan cevap vermeye başlardı.
    Bu sefer cevap vermeye başlayan kişi Can oldu. "Bir süre sadece gözlem yaparlar bence. Onları fark ettikten sonra nasıl davrandığımızı incelerler. Agresif hareketler sergilemezsek aşağıya ineceklerdir."
    "Bence de inecekler eninde sonunda ama bu süre kısa olmayabilir. Belki de yüzlerce yıl bekleyecekler. Böylece onların varlığını bilerek doğan ve onlardan çekinmeyen nesiller oluşmuş olacak," dedi Aslı.
    "Tabii o zamana kadar biz onlara ulaşmazsak," dedi Can.
    "Belki de buna izin vermezler. Biz onlara yaklaştıkça bizden uzaklaşırlar," diye devam etti Aslı.
    "Tabii o zaman" ve "belki de" ile başlayan birçok tartışma yapıldı. Genelde bir yere varmayan diyaloglardan ibaretti.
    "Belki de zararlı olup olmadığımızı incelemiyorlardır. Belki de sadece bize saldırmak için plan yapıyorlardır," dedi içlerinden biri.
    Konuşmaya ilk defa Serkan dahil oldu. Onun cevabından sonra toplu konuşmalar kesildi, herkes yavaş yavaş işine odaklandı ve cumartesi sabahın erken saatinde mesaiyi sonlandırdılar.
    "Saldıracaklarını düşünmüyorum. Neden saldırsınlar ki? Biz, dünyamızdaki kıt kaynaklara sahip olduğumuz için her yerde bunun böyle olacağı gibi naif bir düşünceye sahibiz. Dünya'da ne var? Kaynak olarak düşünelim: Nitrojen, oksijen, argon, su, demir, bakır... Eğer bunlara ihtiyaçları varsa galakside bunlardan bolca var. Sırf birkaç milyar litre oksijen için buraya gelmek mantıklı değil ya da su için. Hidrojen galakside birçok her yerde var, oksijen de öyle. Bu arada fark etmişsinizdir diye bahsetmedim ama bunlar gezegenimize gelmiş uzaylılar. Buraya gelebilecek teknolojiye sahip yaratıklardan bahsediyoruz. Hidrojenden ve oksijenden su elde etmek onlar için çok zor olmasa gerek. Diyelim ki uygun sıcaklıkta ve koşulda yaşamak için bir gezegen arıyorlar. Bu şartları sağlayabilecek en az binlerce gezegen vardır. Bizim gezegenimizi bu amaç için seçmeleri matematiksel olarak düşünürsek düşük bir olasılık. Yine de bu olasılık gerçekleşti diyelim. Yani yaşayabilecekleri bir gezegen arıyorlar. Biraz duygu da katalım. Yaşayabilecekleri bir gezegen arıyorlar, umutsuzca arıyorlar. Bulmak zorundalar, hayatta kalabilmek için bulmak zorundalar. Yani amaçları hayatta kalmak. Sizce bu durumda bir gezegene gidip oranın yerli canlılarıyla bir savaş durumuna girme riskine girerler mi? Bunun olasılığını da oldukça düşük buluyorum. Tüm bu olasılıkları çarpınca ne elde ediyorsunuz? Benim elde ettiğim sonuç: Mesaimi yapmak ve pazartesiye yetiştirmem gereken işlerimi tamamlamak."

Yorumlar

Popüler Yayınlar